11 Kasım 2012 Pazar

ALTINCI DEVÂ


 

ALTINCI DEVÂ

 


Ey elemden (acıdan) teşekkî (şikayet eden) eden hasta! Senden soruyorum: Geçmiş ömrünü düşün ve o ömürde geçmiş lezzetli safâ günleri ve belâ ve elemli vakitlerini tahattur et (hatırla). Herhalde ya oh, ya ah diyeceksin. Yani, ya "Elhamdü lillâh, şükür," veyahut "Vâ hasretâ, vâ esefâ!" (Hey gidi günler anlamında) kalbin ve lisanın diyecek.

 

Bediüzzaman Hazretleri, Ey Hastalığın verdiği acı ve sıkıntılardan şikayet eden hasta, diye başlıyor. Ve verdiği örneklerle hastalıktan şikayet etmemesi, aslında ona teşekkür etmesi gerektiğini anlatacak.

 

Dikkat et, sana "Oh, elhamdü lillâh, şükür" dediren, senin başından geçmiş elemler, musibetlerin düşünmesi, bir mânevî lezzeti deşiyor ki, senin kalbin şükreder. Çünkü elemin (acının) zevâli (yokolması) lezzettir.

 

İnsan, başına gelen dert ve sıkıntılar geçtiğinde, şu anki haline şükreder. Mesela, deprem enkazından günler sonra kurtarılmış birisi, Allah yeniden ev, iş verse, çektiklerini düşününce şu anki haline çok şükreder.

 

Bu ise insan ruhuna tarifsiz manevi bir lezzet verir, çünkü sıkıntının geçmesi lezzettir, diyor.

 

O elemler, o musibetler, zevâliyle (yokolmasıyla) ruhta bir lezzet irsiyet bırakmış ki, düşünmekle deşilse, ruhtan bir lezzet akıyor, şükürler takattur ediyor. (damlıyor).

 

İşte insan da, Allah’ın birgün hastalığına şifa vereceğini ve bu acılı, ızdıraplı günlerin birgün geçeceğine inanır, ve hastalıkla geçen bu günlerin iyileşince ilerde tatlı bir anı haline geleceğini düşünürse, ruhuna lezzet akıtır.

 

Sana "Vâ esefâ, vâ hasretâ!" (Hey gidi günler) dedirten, eski zamanda geçirdiğin lezzetli ve safâlı o hallerdir ki, zevalleriyle (yokolmalarıyla) senin ruhunda daimî bir elem irsiyet bırakıp, ne vakit düşünsen o elem yine deşiliyor, esef ve hasret akıtıyor.

 

Hey gidi günler diye özlem duyduğumuz günler, eskiden yaşadığımız mutlu anlardır ve andıkça o günleri hüzünleniriz. Nostalji deniyor şimdi o günlere…

 

Madem bir günlük gayr -ı meşru lezzet (helal olmayan günah ve haram lezzet, içki, zina, vs.) bazan bir sene mânevî elem çektiriyor. Ve muvakkat (geçici) bir günlük hastalıkla gelen elem, çok günler mânevî lezzet, sevapla beraber, zevâlindeki (yok olup gitmesindeki) halâs ve kurtulmaktan gelen mânevî lezzet vardır.

 

Bazen gayrı meşru bir lezzet bir sene manevi sıkıntı çektirir. Mesela ramazanda içki içen birinin ruhu, uzun zaman sıkıntı hisseder.

 

Ve fani olan, geçici KISACIK dünyada çektiğin hastalığın verdiği acının içinde, hastalığın ebedi olmadığını, ve kazandığı sevabı bilmekten gelen tarifsiz manevi bir lezzet vardır, diyor.

 

Çünkü imanlı hasta BİLİRKİ önünde sonsuz bir CENNET hayatı var; öyleyse herşeye “Bu da geçer Ya Hu” (Bu da geçer Ey Allah’ım!) , diyerek sabretmeli ve şükretmelidir, şikayet etmemelidir, diyerek bitiriyor:

 

Senin başındaki şimdilik bu muvakkat (geçici) hastalığın neticesi ve içyüzündeki sevabı düşün. "Bu da geçer, yâ Hû" de, şekvâ (şikayet) yerinde şükret.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder