12 Kasım 2012 Pazartesi

ON ÜÇÜNCÜ DEVÂ


 

ON ÜÇÜNCÜ DEVÂ

 


Ey hastalıktan şekvâ (şikayet) eden biçare (çaresiz) adam! Hastalık bazılara ehemmiyetli (değerli) bir definedir (hazinedir), gayet kıymettar (kıymetli, değerli) bir hediye-i İlâhiyedir. (Allah’ın bir hediyesidir) Her hasta, kendi hastalığını o neviden (türden) tasavvur edebilir. (düşünebilir)

 

Bu Devada Bediüzzaman Hazretleri benim gibi tedavisi olmayan hasta insanlara sesleniyor ve Hastalıktan şikayet, isyan etme, Çünkü, Hastalık bazı kullar İçİn değerlİ bİr hazİne ve Allah’ın hedİyesİdİr, diyor ve neden hazine ve hediyedir, ve hangi insanlar için böyledir, bunu açıklayacak.

 

Madem ecel vakti muayyen değil (ölüm vakti belirli değil) ; Cenâb-ı Hak, insanı ye's-i mutlak (mutlak, tam bir ümitsizlik) ve gaflet- i mutlaktan (Allah’ın emir ve yasaklarını unutarak yaşamaktan) kurtarmak için, havf ve recâ (korku ve ümit) ortasında ve hem dünya ve hem âhireti muhafaza etmek noktasında tutmak için, hikmetiyle eceli (ölüm vakti) gizlemiş.

 

Öncelikle bir tespit paylaşıyor; İnsanın, Hiç ölmeyecek gibi dünya için çalışıp ümitli olması ve yarın ölecek gibi ibadet yapması, yani dünya ve ahİretİ dengede tutması İçİn ölüm vaktİnİn gİzlenmİş olduğunu belirtiyor.

 

Madem her vakit ecel gelebilir; eğer insanı gaflet (Allah’ı düşünmeden, emir ve yasaklarından, sorumluluklarından habersiz davranma) içinde yakalasa, ebedî hayatına çok zarar verebilir. Hastalık gafleti dağıtır, âhireti düşündürür, ölümü tahattur ettirir (hatırlatır), öylece hazırlanır.

 

Bu tespitten sonra, insanı gaflet içindeyken ölüm yakalayabilir diyor ve ölümden sonraki sonsuz hayatına çok zarar verebilir, yani cehenneme düşebilir diyor Allah muhafaza. Bir defasında hatırlıyorum, kızlı erkekli bir grup genç, çıplak ve sarhoş halde uyumuş, gece doğalgazdan zehirlenerek ölmüşlerdi, Hem toplu zina, hem uyuşturucu, içki… Ölüm gafletteyken yakaladı, Allah gençlerimizi muhafaza buyursun.

 

Bediüzzaman Hazretleri engin seziş ve kavrayışıyla çok önemli bir tespiti daha paylaşıyor. Hastalık gafletİ dağıtır, âhİretİ düşündürür, ölümü tahattur ettirir (hatırlatır), öylece hazırlanır, diyor. Hastalığım sayesinde mal, mülk, para, kadın kısaca dünya gözümde değil, ve sürekli ölümü aklımda tutup gafletten kurtuldum ve ahirette sonsuz hayattaki derecemi yükseltmek için ibadetlerimi artırdım elhamdülillah. ÇÜNKÜ DÜNYAYA BİR KEZ GELİYORUZ.

 

Bazı öyle bir kazancı olur ki, yirmi senede kazanamadığı bir mertebeyi (derece, makam, rütbe) yirmi günde kazanıyor.

 

Bazı sağlıklı kullar YİRMİ YIL gece gündüz ibadet ederek, cennette yüksek bir dereceye, makama ulaşıyor. FAKAT AYNI DERECEYE çaresiz hastalığı olan ve hastalığına sabreden, şükreden ve ibadetlerini aksatmayan kul, YİRMİ GÜNDE ulaşabilir, diyor; Acizane bendeniz bu kullardan olamam ama hedefimdir, inşallah ahirette göreceğiz, birgün bu hedefe ulaşabilirim, diyorum.

 

Ezcümle (özetle) , arkadaşlarımızdan-Allah rahmet etsin-iki genç vardı: Biri İlâmalı Sabri, diğeri İslâmköylü Vezirzâde Mustafa. Bu iki zat, talebelerim içinde kalemsiz (okur yazar olmayan) oldukları halde, samimiyette ve iman hizmetinde en ileri safta olduklarını hayretle görüyordum. Hikmetini bilmedim.

 

Bediüzzaman Hazretleri burda ölen iki talebesinden bahsediyor; Risaleler 1930’larda Isparta Barla’da yazılmıştı ve ilk zamanlarda elle yazılıp çoğaltılıyordu. Bu ölen iki genç okuma yazma bilmiyormuş ama iman hizmetinde şevkle, samimiyetle koşturuyorlarmış, o zaman sebebini anlayamadım, diyor.

 

Vefatlarından sonra anladım ki, her ikisinde de ehemmiyetli bir hastalık vardı. O hastalık irşadıyla (uyarısıyla), sair (emsali yaşıt, diğer) gafil (Allah’ı düşünmeyen ve sorumluluklarından habersiz) ve ferâizi (farzları) terk eden gençlere bedel, en mühim bir takvâ (Allah’ın emirlerini tutup günahlardan sakınma) ve en kıymettar (değerli) bir hizmette ve âhirete nâfi (faydalı) bir vaziyette bulundular.

 

Vefatlarından sonra anlamışki her iki gençte ölümcül hastalık varmış ve o hastalık onları gafletten uyandırdı ve diğer gafil gençler gibi değil, ölüm onları ahirete faydalı iman hizmetindeyken yakaladı, diyor.

 

İnşaallah, iki senelik hastalık zahmeti, milyonlar sene hayat- ı ebediyenin saadetine medar oldu. (sonsuz cennet hayatının mutluluğuna sebep oldu) Ben onların sıhhati için bazı ettiğim duayı, şimdi anlıyorum, dünya itibarıyla beddua olmuş. İnşaallah, o duam, sıhhat-i uhreviye (ahiret hayatlarındaki sağlıkları) için kabul olunmuştur.

 

İki sene büyük zorluklar ile hastalığın verdiği acı ve sıkıntılara rağmen hizmet etmişler. Onların sağlıklarını kazanmaları için yaptığım duam, beddua gibi olmuş, diyor. Çünkü aşağıdaki paragrafın ilk cümlesinde hastalıkları onları, on sene takvalı yaşasalar bile ulaşamayacakları, cennetin yüksek derecelerine ulaştırdı, diyor.

 

İşte bu iki zat, benim itikadımca (inancıma göre), on senelik bir takvâ (Allah’ın emir ve yasaklarına titizlikle uymak) ile elde edilecek bir kazanç kadar bir kâr buldular. Eğer ikisi, bir kısım gençler gibi sıhhat ve gençliğine güvenip gaflet ve sefahete (eğlenceye) atılsaydılar, ölüm de onları tarassut edip (kollayıp) tam günahlarının pislikleri içinde yakalasaydı, o nurlar definesi (ışıklar hazinesi) yerine, kabirlerini akrepler ve yılanlar yuvası yapacaklardı.

 

Allah dostu büyük evliya Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, ölen o iki genci kabirde gözlemliyor. Kabirleri nurlar içindeki hazine gibi parlıyor. Eğer diyor, böyle iman hizmetindeyken hastalık sebebiyle değilde, bazı gençler gibi gaflet ve eğlence içindeyken ölüme yakalansalardı, kabirleri akrep ve yılanların yuvası olurdu, diyor yani kabir azabı çekerlerdi, demek istiyor.

 

Madem hastalıkların böyle menfaati var. Ondan şekvâ (şikayet) değil, tevekkül (Allah’a dayanıp güvenme), sabır ile, belki şükredip rahmet-i İlâhiyeye (Allah’ın herşeyi kuşatan sonsuz rahmet ve merhametine) itimad etmektir. (güvenmektir)

 

Her Devada olduğu gibi sonuç cümlesi ile bitiriyor. Madem Hastalığın yukarıda anlatılan menfaatleri var, diyor, sakın sızlanıp şikayet etme, aksine SABRET, tevekkül et. Aslında kısa bir zamanda uzun yıllar ibadet etmekle ulaşılacak makama yükselttiği için şükret, diyor ve Allah’ın merhametİne güven, dİyerek bİtİrİyor. Çünkü Allah kullarına zulmetmez.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder